Avrupa’nın tarafsız
ülkesi İsviçre... Doğal güzellikleri ve tarihiyle ziyaretçileri için adeta bir
görsel şölen hazırlıyor. Dünyaca bilinen Alp dağlarında ve her bölgesinde, yeşilin
bin bir tonu var. Dağlarla birleşen gölleri, her zaman karla kaplı zirveleriyle görenleri hayran bırakıyor. Görsellik, doğal
güzellik ve manzarada Avrupa'nın en iyisi. Aynı zamanda dünyanın en önemli kayak merkezlerinden biri.
Her yeri kaplayan karlara inat, yeşilini dışa vuruyor doğa. Yükselen dağları hayranlıkla izlerken, birden vardığımız sert yamaçtan
aşağıya bakıyorum. Korkumu belli etmemek için geri dönüyorum. Bölgeye çok alışkın ve gördüklerinden
etkilenmeyen bir tavırla, ince ve uzun boylu sürücü korktuğumu anlıyor. Otomobili biraz daha yavaş sürmeye başlıyor. Dağdan yukarı çıkan zorlu ve
virajlı otomobil yoluyla olabilecek en yüksek noktaya varıyoruz. Tedirginlik
dolu anların ardından karlar altındaki yeşilin olabilecek her tonunu görmenin
mutluluğu içindeyim. Vardığımız noktadan aşağıdaki enfes manzarayı seyre dalıyorum.
Karşı yamaçtaki dağın eteklerinde kayak yapanları hayal meyal seçebiliyorum. Ama hayranlık veren doğanın sert ve haşin görüntüsü
oluyor. En altta olabildiğinde yayılan ve sertçe akan nehir ve uçurumu andıran yamaç. Kayalık ve olabildiğine dikey
arazi. Kayaların yola düşmemesi, insanlara zarar vermemesi için tellerle
koruma altına alınmışlar.Adeta her kayayı çelik
tellerle bağlamışlar.Çıktığımız dağın başında derin nefes
alarak temiz havayı ciğerlerime çekerken, gördüğüm her güzelliği fotoğraf
makinemle ölümsüzleştiriyorum. Küçük moladan sonra aşağıya
inerken, bölgenin coğrafi yapısını Karadeniz Bölgesi’nin doğasına ve yapısına
benzetmeden edemiyorum. Ama burası Avrupa’nın en önemli dağlarından biri olan
Alpler. Bu manzara ise İsviçre’nin kantonlarından
biri olan Uri’de.
‘İnek’ amblemli
kanton
İsviçre’nin en büyük şehirlerinden ve dünyanın finans
merkezlerinden biri Zürih. Bu şehre yaptığım iş seyahatini birkaç gün uzatarak Uri
kantonunda bulunan akrabalarımın yanına gitmek için yola koyuluyorum. Zürih,
adını şehri boydan boya sarmalayan Zürih Gölü’nden alıyor. Bu göl üzerinde
sayısız köprü var. Şehirde yaşayanların, finans merkeziyle ilgili
anlattıkları ‘olamaz’ dedirtecek türden: “Finans merkezi şehirde, bankaların
kasaları gölün altında. Şehrin altında da bir şehir var adeta. Özellikle gölün
altı, işlenerek bankaların kasalarını
koymalarına uygun hale getirildi.”
Çoğunluğu işle geçen Zürih seyahatimin ardından Uri yolunu tutuyorum.Yol boyunca İsviçre’nin gerçek güzelliklerini, dünyaca ünlü kayak
merkezlerini ve doğasını görme şansı yakalamak güzel. İsviçre, 26 kantondan oluşan
federal bir ülke. Her kantonun ayrı bir parlamentosu ve bayrağı var. Uri
kantonunun bayrağının ‘inek’ amblemli olduğunu görmek beni eğlendiriyor.
Avrupa’nın ‘tarafsız’ ülkesi olan İsviçre, küçük ve şirin bir ülke.Türkiye’deki Marmara Bölgesi kadar bir alan üzerine kurulu. Yüzölçümü küçük olsa da zenginliğinin büyük olması şaşırtıcı. Ülkeyi bir baştan bir başa gezmek beş saati bile
bulmuyor. Zürih’ten akrabalarımın bulunduğu Uri eyaletine gidiş de iki
buçuk saatimi alıyor. Bölgeyi keşfederek ve molalar vererek
yaptığım yolculuk dört saate çıkıyor. Uri, Almanya sınırında, hakim dil Almanca. Otomobille yarım saat daha gidince Almanya’ya varabiliyorsunuz. İsviçre’nin her kantonunda ayrı bir dil konuşuluyor. Fransa
sınırına yakın Cenevre ve diğer Fransız şehirlerinde Fransızca. İtalyan sınırındaki Lugano ve Bellinzona’da ise İtalya konuşuluyor. Zaten ülkenin resmi dilinin dört tane olduğunu öğreniyorum.
Almanca, İtalyanca, Fransızca ve küçük bir kitlenin konuştuğu Romanş. Şoför, ülkede devlet
kurumlarında çalışabilmek için dört dili bilmek gerektiğini anlatıyor.
Doğadan görsel şölen
Yol boyunca doğal güzellikler hayranlık uyandırıcı. İsviçre’nin, Avrupa’da görsellik, doğal güzellik
ve manzara açısından en mükemmel ülke olduğunu düşünmeden edemiyorum. Muazzam doğa
manzarası adeta başımı döndürüyor. Dağlarla birleşen göller, yeşilin bin bir
tonu, dere ve nehirler, her zaman karla kapı dağların zirveleri, mükemmel bir
görsel şölen sunuyor. Yolculuk sırasında dünyanın en büyük ikinci tüneli
unvanına sahip tünelden de geçiyoruz. Dağlara ve sert doğaya karşın İsviçre’de
her yer adeta işlenerek mükemmel otobanlar oluşturulmuş. Nasıl geçtiğini
anlamadığım yolculuğun ardından akrabalarımın evine varıyorum. Sevinç
gösterileriyle karşılanıyorum. Hemen yemeğe oturtuluyorum, sohbet,
yorgunluk kahvesi derken, çok merak ettiğim diğer kantonları da gezme sözü
olarak uykuya dalıyorum. Sabah dinlenmiş şekilde, horoz sesi ve inek
homurtularıyla uyanıyorum. Çevrede inek
beslenebiliyor. Sabah sisi çevredeki inekleri görmemi ilk başta
engelliyor. Sis açıldığında ileriki bahçedeki güzel inekleri gülerek bakıyorum. Yemyeşil ve bozulmamış doğasıyla İsviçre, hayvancılığa da uygun bir
yapıya sahip. Kahvaltının ardından ailenin İsviçre’de doğan oğlu Cüneyt, diğer
şehirleri bana gezdirmek için gönüllü oluyor. Annesi Hatun da, “çok gördüm ama
bir kere de senle gidelim” deyip peşimize takılıyor.
Hızlı yolculukta ilk durağımız Cenevre oluyor. Leman Gölü
kıyısındaki Cenevre’yi, şıklık, lüks ve kalite kelimeleri en güzel açıklar sanırım. Fransızca konuşulan şehirde Fransız havası hakim. Bizi kendine çeken gölün
kenarında mola vererek, yürüyüş yapıyoruz. Feryat, figan kuğulara ekmek atıyoruz. Cenevre,
saat, mücevher, çikolata ve tatlı merkezi olarak anılıyor. Merkezde mağazaları
gezerken çikolata ve saat alışverişi yapıyorum. Cenevre’yi
gezmek birkaç saatimizi alıyor. Oradan ver elini başkent Bern. Bern, tarihi, kültürü, ortaçağdan kalma binaları ve İsviçre’ye özgü dağ manzarası ile
güzel bir şehir. Sokaklarında fayton ile gezilebiliyor. Sakin, eski bir
yerleşim yeri. Ama başkent olmasının
getirdiği ağır bürokrasi havasını da solumadan edemiyoruz.
Görme şansı elde ettiğim diğer bir şehir ise Basel. İsviçre’nin Almanca konuşulan bölgelerinden. Sanayi şehri olmasının
getirdiği sevimsizlik ilk başta soğuk gösteriyor. Ancak keşfettikçe asıl
güzelliklerini görüyorum. Şehirde çeşitli kimya fabrikaları var. Birçok
kimyevi ve ilaç markasının merkez fabrikası burada. Şehirdeki göl ve
köprüler ise, sanayi kimliğini yumuşatıyor. Tarihi, üçgen çatılı evlerinin
arasında dolaşırken bütün algımız değişiyor. Basel, fuarlar yanında sanata
verdiği önemle de öne çıkmış. Kocaman tiyatrosu ve sanat merkezleri bulunuyor. Ve dönme vakti
yaklaşıyor. Bu kadar güzel şehrin ardından geldiğimiz yolu geri dönüyoruz. Eve
vardığımda yorgun ama hayal gücümü artıran doğal güzellikler nedeniyle bir
hayli mutlu görünüyorum.
Geleneksel yemeği
fondü
Eritilmiş peynir anlamına gelen fondü, İsviçre’ye özgü
bir yiyecek. Fondüsüyle ünlü restaurantta, masamızın üstündeki alkol dolu,
küçük ocak tutuşturuluyor. Zaten kaynamış olarak gelen bu iki derin tava
başlıyor fokurdamaya. Fondü, kaynıyor,
siz de ekmek banıp yiyorsunuz. Çikolatalı, sade ve domatesli türleri de var.
Sivri iki ucu bulunan çatala ekmeği geçirip, fondü’yü karıştırıyoruz, peynire
bulanan lokmayı üfleyerek yiyoruz. Fondü’yü onunla beraber servis edilen küçük
haşlanmış patateslerin üzerine koyarak da yemek mümkün. Ancak genellikle ekmek
banarak yeniyor. Raklet, İsviçre çiftçi çorbası, sosisli lahana, lahana böreği
de ülkenin diğer lezzetleri arasında.
İsviçre
Konum:Fransa’nın
doğusunda, İtalya’nın kuzeyinde.
Yüzölçümü: 41 bin
kilometrekare
Arazi yapısı:
Çoğunlukla dağlık, ovalar ve büyük göller var.
Nüfusu: 7.5
milyon
Nüfusun dağılımı:
Yüzde 65 Alman, yüzde 18 Fransız, yüzde 10 İtalyan, yüzde 1 Romen, yüzde 6
diğer.
Din: Yüzde 41
Roma Katolik, yüzde 35 Protestan, Yüzde 1.8 Ortodoks, yüzde 4.3 Müslüman.
Başkent: Bern
İdari Bölümler:
26 kantondan oluşuyor.
Para birimi:
İsviçre Frankı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder