25 Aralık 2011 Pazar

Kendisi küçük, doğası ve zenginliği büyük


Avrupa’nın tarafsız ülkesi İsviçre... Doğal güzellikleri ve tarihiyle ziyaretçileri için adeta bir görsel şölen hazırlıyor. Dünyaca bilinen Alp dağlarında ve her bölgesinde, yeşilin bin bir tonu var. Dağlarla birleşen gölleri, her zaman karla kaplı zirveleriyle görenleri hayran bırakıyor. Görsellik, doğal güzellik ve manzarada Avrupa'nın en iyisi. Aynı zamanda dünyanın en önemli kayak merkezlerinden biri.

Her yeri kaplayan karlara inat, yeşilini dışa vuruyor doğa. Yükselen dağları hayranlıkla izlerken, birden vardığımız sert yamaçtan aşağıya bakıyorum. Korkumu belli etmemek için geri dönüyorum. Bölgeye çok alışkın ve gördüklerinden etkilenmeyen bir tavırla, ince ve uzun boylu sürücü korktuğumu anlıyor. Otomobili biraz daha yavaş sürmeye başlıyor. Dağdan yukarı çıkan zorlu ve virajlı otomobil yoluyla olabilecek en yüksek noktaya varıyoruz. Tedirginlik dolu anların ardından karlar altındaki yeşilin olabilecek her tonunu görmenin mutluluğu içindeyim. Vardığımız noktadan aşağıdaki enfes manzarayı seyre dalıyorum. Karşı yamaçtaki dağın eteklerinde kayak yapanları hayal meyal seçebiliyorum. Ama hayranlık veren doğanın sert ve haşin görüntüsü oluyor. En altta olabildiğinde yayılan ve sertçe akan nehir ve uçurumu andıran yamaç. Kayalık ve olabildiğine dikey arazi. Kayaların yola düşmemesi, insanlara zarar vermemesi için tellerle koruma altına alınmışlar.Adeta her kayayı çelik tellerle bağlamışlar.Çıktığımız dağın başında derin nefes alarak temiz havayı ciğerlerime çekerken, gördüğüm her güzelliği fotoğraf makinemle ölümsüzleştiriyorum. Küçük moladan sonra aşağıya inerken, bölgenin coğrafi yapısını Karadeniz Bölgesi’nin doğasına ve yapısına benzetmeden edemiyorum. Ama burası Avrupa’nın en önemli dağlarından biri olan Alpler. Bu manzara ise İsviçre’nin kantonlarından biri olan Uri’de.
‘İnek’ amblemli kanton
İsviçre’nin en büyük şehirlerinden ve dünyanın finans merkezlerinden biri Zürih. Bu şehre yaptığım iş seyahatini birkaç gün uzatarak Uri kantonunda bulunan akrabalarımın yanına gitmek için yola koyuluyorum. Zürih, adını şehri boydan boya sarmalayan Zürih Gölü’nden alıyor. Bu göl üzerinde sayısız köprü var. Şehirde yaşayanların, finans merkeziyle ilgili anlattıkları ‘olamaz’ dedirtecek türden: “Finans merkezi şehirde, bankaların kasaları gölün altında. Şehrin altında da bir şehir var adeta. Özellikle gölün altı,  işlenerek bankaların kasalarını koymalarına uygun hale getirildi.”
Çoğunluğu işle geçen Zürih seyahatimin ardından Uri yolunu tutuyorum.Yol boyunca İsviçre’nin gerçek güzelliklerini, dünyaca ünlü kayak merkezlerini ve doğasını görme şansı yakalamak güzel. İsviçre, 26 kantondan oluşan federal bir ülke. Her kantonun ayrı bir parlamentosu ve bayrağı var. Uri kantonunun bayrağının ‘inek’ amblemli olduğunu görmek beni eğlendiriyor. Avrupa’nın ‘tarafsız’ ülkesi olan İsviçre, küçük ve şirin bir ülke.Türkiye’deki Marmara Bölgesi kadar bir alan üzerine kurulu. Yüzölçümü küçük olsa da zenginliğinin büyük olması şaşırtıcı. Ülkeyi bir baştan bir başa gezmek beş saati bile bulmuyor. Zürih’ten akrabalarımın bulunduğu Uri eyaletine gidiş de iki buçuk saatimi alıyor. Bölgeyi keşfederek ve molalar vererek yaptığım yolculuk dört saate çıkıyor. Uri, Almanya sınırında, hakim dil Almanca. Otomobille yarım saat daha gidince Almanya’ya varabiliyorsunuz. İsviçre’nin her kantonunda ayrı bir dil konuşuluyor. Fransa sınırına yakın Cenevre ve diğer Fransız şehirlerinde Fransızca. İtalyan sınırındaki Lugano ve Bellinzona’da ise İtalya konuşuluyor. Zaten ülkenin resmi dilinin dört tane olduğunu öğreniyorum. Almanca, İtalyanca, Fransızca ve küçük bir kitlenin konuştuğu Romanş. Şoför,  ülkede devlet kurumlarında çalışabilmek için dört dili bilmek gerektiğini anlatıyor.
Doğadan görsel şölen
Yol boyunca doğal güzellikler hayranlık uyandırıcı. İsviçre’nin, Avrupa’da görsellik, doğal güzellik ve manzara açısından en mükemmel ülke olduğunu düşünmeden edemiyorum. Muazzam doğa manzarası adeta başımı döndürüyor. Dağlarla birleşen göller, yeşilin bin bir tonu, dere ve nehirler, her zaman karla kapı dağların zirveleri, mükemmel bir görsel şölen sunuyor. Yolculuk sırasında dünyanın en büyük ikinci tüneli unvanına sahip tünelden de geçiyoruz. Dağlara ve sert doğaya karşın İsviçre’de her yer adeta işlenerek mükemmel otobanlar oluşturulmuş. Nasıl geçtiğini anlamadığım yolculuğun ardından akrabalarımın evine varıyorum. Sevinç gösterileriyle karşılanıyorum. Hemen yemeğe oturtuluyorum, sohbet, yorgunluk kahvesi derken, çok merak ettiğim diğer kantonları da gezme sözü olarak uykuya dalıyorum. Sabah dinlenmiş şekilde, horoz sesi ve inek homurtularıyla uyanıyorum. Çevrede inek beslenebiliyor. Sabah sisi çevredeki inekleri görmemi ilk başta engelliyor. Sis açıldığında ileriki bahçedeki güzel inekleri gülerek bakıyorum. Yemyeşil ve bozulmamış doğasıyla İsviçre, hayvancılığa da uygun bir yapıya sahip. Kahvaltının ardından ailenin İsviçre’de doğan oğlu Cüneyt, diğer şehirleri bana gezdirmek için gönüllü oluyor. Annesi Hatun da, “çok gördüm ama bir kere de senle gidelim” deyip peşimize takılıyor.
Hızlı yolculukta ilk durağımız Cenevre oluyor. Leman Gölü kıyısındaki Cenevre’yi, şıklık, lüks ve kalite kelimeleri en güzel açıklar sanırım. Fransızca konuşulan şehirde Fransız havası hakim. Bizi kendine çeken gölün kenarında mola vererek, yürüyüş yapıyoruz. Feryat, figan kuğulara ekmek atıyoruz. Cenevre, saat, mücevher, çikolata ve tatlı merkezi olarak anılıyor. Merkezde mağazaları gezerken çikolata ve saat alışverişi yapıyorum. Cenevre’yi gezmek birkaç saatimizi alıyor. Oradan ver elini başkent Bern. Bern, tarihi, kültürü, ortaçağdan kalma binaları ve İsviçre’ye özgü dağ manzarası ile güzel bir şehir. Sokaklarında fayton ile gezilebiliyor. Sakin, eski bir yerleşim yeri.  Ama başkent olmasının getirdiği ağır bürokrasi havasını da solumadan edemiyoruz.
Görme şansı elde ettiğim diğer bir şehir ise Basel. İsviçre’nin Almanca konuşulan bölgelerinden. Sanayi şehri olmasının getirdiği sevimsizlik ilk başta soğuk gösteriyor. Ancak keşfettikçe asıl güzelliklerini görüyorum. Şehirde çeşitli kimya fabrikaları var. Birçok kimyevi ve ilaç markasının merkez fabrikası burada. Şehirdeki göl ve köprüler ise, sanayi kimliğini yumuşatıyor. Tarihi, üçgen çatılı evlerinin arasında dolaşırken bütün algımız değişiyor. Basel, fuarlar yanında sanata verdiği önemle de öne çıkmış. Kocaman tiyatrosu ve sanat merkezleri bulunuyor. Ve dönme vakti yaklaşıyor. Bu kadar güzel şehrin ardından geldiğimiz yolu geri dönüyoruz. Eve vardığımda yorgun ama hayal gücümü artıran doğal güzellikler nedeniyle bir hayli mutlu görünüyorum.


Geleneksel yemeği fondü
Eritilmiş peynir anlamına gelen fondü, İsviçre’ye özgü bir yiyecek. Fondüsüyle ünlü restaurantta, masamızın üstündeki alkol dolu, küçük ocak tutuşturuluyor. Zaten kaynamış olarak gelen bu iki derin tava başlıyor fokurdamaya.  Fondü, kaynıyor, siz de ekmek banıp yiyorsunuz. Çikolatalı, sade ve domatesli türleri de var. Sivri iki ucu bulunan çatala ekmeği geçirip, fondü’yü karıştırıyoruz, peynire bulanan lokmayı üfleyerek yiyoruz. Fondü’yü onunla beraber servis edilen küçük haşlanmış patateslerin üzerine koyarak da yemek mümkün. Ancak genellikle ekmek banarak yeniyor. Raklet, İsviçre çiftçi çorbası, sosisli lahana, lahana böreği de ülkenin diğer lezzetleri arasında.

İsviçre

Konum:Fransa’nın doğusunda, İtalya’nın kuzeyinde.
Yüzölçümü: 41 bin kilometrekare
Arazi yapısı: Çoğunlukla dağlık, ovalar ve büyük göller var.
Nüfusu: 7.5 milyon
Nüfusun dağılımı: Yüzde 65 Alman, yüzde 18 Fransız, yüzde 10 İtalyan, yüzde 1 Romen, yüzde 6 diğer.
Din: Yüzde 41 Roma Katolik, yüzde 35 Protestan, Yüzde 1.8 Ortodoks, yüzde 4.3 Müslüman.
Başkent: Bern
İdari Bölümler: 26 kantondan oluşuyor.
Para birimi: İsviçre Frankı









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder