22 Şubat 2010 Pazartesi

New York, New York

Ünlü şarkıcı Frank Sinatra’nın ‘New York, New York’ şarkısıyla bir zamanlar dillere dolandı. ABD’nin en gözde, en çok bilinen şehirlerinden. Onlarca milletten, dinden, ırktan insanı kucaklayıp bir potada eriten bir anne gibi adeta. Devamlı bir insan seli ve kalabalık güruhun kaplıyor şehri. Gökdelen deryasında kendinizi küçücük hissediyorsunuz. Ama şehir kalabalıklığı, hiç bitmeyen hareketi, canlı hayatı ve insan mozaiğiyle sizi adeta kendine çekiveriyor. 170 dilin konuşulduğu şehirden, insanlara ve kültürlere bakışınızı değiştirerek dönmeniz olası…

Beyaz, esmer, zenci, çekik gözlü karışımı insan kalabalığı yeşil ışıkla beraber, göğe karşı adeta yarışırcasına yükselen gökdelenlerin bir köşesinden diğerine hareket ediyor. Diğer yanda trafiğin açılmasını sabırsızlıkla bekleyen devasa taşıtlar, korna sesleri, insan gürültüsü, sirenler… New York’a (NY) ilk gelenlerin kapıldığı şaşkınlıkla, “ne kadar vahşi bir şehir” diye düşünüyorum. Yüzlerce katlı gökdelenlerin arasından kendimi adeta karınca gibi hissederek otelin yolunu bulmaya çalışıyorum. Uzunlu kısalı, farklı mimarilere sahip gökdelen deryası içinde 5. Cadde’yi buluyorum. Mega şehir New York’ta zaten sokak ve cadde isimleri tamamen rakamlardan oluşuyor. Otele girmemle çıkmam bir oluyor. Her ne kadar ilk etapta beni şaşırtıp, korkutsa da New York’un meşhur yerlerini görmek için bir dakika bile kaybetmek istemiyorum. Manhattan, Metropolitan Müzesi, Soho, Özgürlük Heykeli, Central Park, Broadway, Wall Street, Harlem… Filmlerden, gazetelerden, dergilerden aşina olduğum bu mekanları gerçekten görecek olmak beni heyecanlandırıyor.
Pek çok filmin çevrildiği, ünlü filmlere evsahipliği yapan New York, dünyada çoğu kişinin gitmeden de az çok bildiği, kendine yakın hissettiği bir şehir. Banliyöleriyle beraber 21 milyon kişiyi dil, renk, ırk ayrımı yapmadan kucaklayan bir anne gibi. Kalabalıklığı, hiç bitmeyen hareketi, canlı hayatı ve insan mozaiğiyle sizi adeta kendine çekiveriyor. New York, New York şarkısını söyleyen sanatçı Frank Sinatra’nın dediği gibi hiç uyumayan bir şehir New York. Gezdikçe daha fazla yerini keşfetme isteğine kapılıyorsunuz. Yüzölçümü küçük olsa da binaların yoğunluğu ve trafik nedeniyle etrafı görmek bir hayli zaman alabiliyor. Daha önceden bu şehirde yaşayan bir arkadaşımın tavsiyesine uyarak şehri Sightseeing otobüsüyle dolaşmayı seçiyorum, hiç düşünmeden. Gördüğüm ilk duraktan biletimi alarak iki katlı kırmızı double decker’ın en üst katında güzel bir koltuğa keyifle yerleşiyorum. Maceraya hazırlanan bir turist gibi göreceğim yerlerin heyecanı içimi kıpır kıpır ediyor. Kulaklığı da takarak bir yandan rehberin verdiği bilgileri dinlerken, diğer yandan bir elim fotoğraf makinemde her an çekmeye hazır vaziyette çevreyi en ince ayrıntısına kadar görmek için pür dikkat kesiliyorum. Rehber başlıyor anlatmaya: “ABD’nin bir eyaleti olan New York, Manhattan, Brooklyn, Queens, Bronx ve Staten Island olarak beş bölüme ayrılır. New York bir göçmen kentidir. Şehirde yaklaşık 170 ayrı dil konuşuluyor ve her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke doğumludur. İngilizce çeşitli aksanlarla konuşulur. İngilizce’nin yanı sıra İspanyolca da yoğun kullanılır.”
102’inci kattan şehir manzarası
Rehber anlatırken tarihinin ne kadar yakın zamana gittiğini, bilgi olarak verdiklerinin de gökdelenler, onların uzunluğu ve sinemadan ibaret olduğunu fark ediyorum. Tur otobüsünün geldiği yer dikkatimi çekiyor. 102 katlı Empire State Binası, şehrin en güzel manzara izlenebilen yeri. Yarım saat burada harcayıp gökdelenin tepesinden gökdelen şehrini izledikten sonra bir sonraki tur otobüsüne yetişiyorum. Bu kez istimaket son ekonomik krizde de bir hayli tartışma konusu olan Wall Street, buradaki bankaları ve borsa merkezini görme fırsatı yakalıyorum. Onlarca banka bu borsa sokağında yer alıyor. 11 Eylül saldırısında çöken Ground Zero (Sıfır Noktası) da otobüsteki herkesin ilgisini çekiyor. Daha önce burada Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri bulunuyordu. Otobüs buradan Manhattan’a geçiyor. Ada şeklinde olan Manhattan’a muhteşem bir köprüden geçiyoruz. O anda izlediğim filmlerin sahneleri aklımdan geçiyor. 1.5 milyon kişi Manhattan’da yaşıyor. Her gün çalışmak için gelen de bir o kadar kişi bulunuyor. Manhattan’ın gökdelenlerinin inanılmaz görüntüler yaratan mimarileri bulunuyor. Köprüden geri dönerek deniz boyunca uzaktan gördüğümüz Özgürlük Heykeli’ne doğru ilerliyoruz. Karşı adaların görüntüsü muhteşem. Otobüsten olabildiğince basıyorum deklanşöre her anı karelerime sığdırıyorum. Rehber, Özgürlük Heykeli’ni yakından görmek isteyenlerin tekne turuna katılabileceğini hatırlatıyor. Ben de bir sonraki gün için bunu yapmaya karar veriyorum. Yediye varan saat farkına karşın her ne kadar gözlerimden uyku aksa da NY’ye ait her şeyi yapma hevesindeyim. Özgürlük heykelinin etkisindeki düşüncelerimden sıyrıldığım anda Central Park’a geldiğimizi fark ediyorum. Göz alabildiğine uzanan parkta inerek biraz doğayla baş başa kalmak istiyorum. Spor yapan, dinlenen New Yorkluları seyre dalıyorum. O arada elimdeki şehir haritasından ünlü Metropolitan Müzesi’nin de parka yakın olduğunu görüyorum. Dinlendikten sonra koşar adımlarla müzeye doğru yollanıyorum. Kocaman müzenin birkaç saatte gezilemeyeceğini fark ediyorum ancak ne kadarını görsem kardır deyip, biletimi alıp dalıyorum içeriye. Sanat müzesinden gördüklerimden etkilenerek çıkıyorum. Tekrar otobüse mi binsem yoksa yakın olan 5’inci caddeye yürüsem mi diye kararsız kalırken, bir süre sonra yürüme kararı alıyorum. Alışverişiyle ve moda merkezleriyle ünlü 5. Cadde’de, en pahalı markalar bulunabiliyor. En büyük mağazalardan biri olan Macy de burada. Hızla yeni kreasyonlara ve albenili vitrinlere göz gezdiriyorum. NY’yle ilgili hatıra eşyalar satan bir mağazadan da alışveriş yapıyorum. Alışveriş için de mükemmel bir şehir New York. Kıyafetten, teknolojik eşyaya her şey Türkiye’dekinden daha uygun fiyatlı, hele bir de indirim dönemine rastlarsanız ya da biraz şehir dışında yer alan outlet merkezlerine gitme şansı yakalarsanız, birkaç valizle dönüyor durumunda bulabilirsiniz kendinizi.
Broadway’de müzikaller
Bir sonraki tur otobüsünü beklerken bir yandan dolaşıp, bir yandan da insanları inceliyorum. Her milletten, dilden, ırktan insanın aynı yerde yaşaması, farklıların ve ötekilerin birlikteliği hoşuma gidiyor. Sokakta yaşayan insanlara da dikkat kesiliyorum. Adım başı dilenen saçı sakalı birbirine karışmış insanlar da görüyorum. Obezler, çok farklı giyimli gençler dikkatimden kaçmıyor. Dünyanın en zengin ve pahalı şehri olan New York, maalesef fakirliği de içinde barındırıyor. Zengin sayısı kadar da fakiri de var. O anda rehberin yaptığı uyarı kulaklarımda çınlıyor: “New York’ta suç oranları çok yüksek. Çantalarınıza her zaman dikkat edin. New York’ta günde, 5 cinayet, 9 tecavüz, 256 soygun, 367 oto hırsızlığı yaşanıyor.” Bu hatırlama sonrasında sokakta gördüğüm dilencilere daha mesafeli yaklaşıyorum. Ve nihayet tur otobüsü de görünüyor. Tekrar kırmızı double decker’ın en üst katına yerleşiyorum. Yorgunluk içinde adeta sızıveriyorum koltukta ama merakım çevreyi incelemeye devam etmemi sağlıyor. İlerleyince Harlem’den geçiyoruz. Zencilerin mahallesi ünlü Harlem basketbol takımıyla tanınıyor. Ama tehlikeli olabileceği gerekçesiyle burayı sadece otobüsten görüyoruz. Bir hayli zaman sonra ise durağımız Times Square oluyor. Burada da tiyatrolarıyla ünlü Broadway bulunuyor. Tiyatroların kapılarındaki gösterimdeki oyunlara bakarak belki gelirim diye plan yapıyorum. Hava kararırken nihayet otelimin olduğu caddeye varıyorum Yorgunluktan dizlerim tutmaz halde, ayaklarım sızlarken yüzümdeki gülümseme gördüklerime değdiğini ispat edercesine sürüyor.

New York’ta ne yenir?
New York’ta her ülkenin yemek kültüründen örnekler görmek mümkün. Restoranlar yerine göre değişmekle birlikte genelde modern ve temizler, geniş mönülere ve değişken fiyatlara sahipler. Fast food'lardan, self-servis restoranlarına, masa servisinden fişli servise kadar çok sayıda çeşidi var. Dünya üzerinde ne kadar farklı mutfak varsa hepsini NY’de bulmak mümkün. New York’lular sabaha pancake, bacon, kızarmış ekmek ve yumurtadan oluşan bir kahvaltıyla başlıyor. Krem peynirli bagel ara öğünlerin gözdesi. Çin restoranları ve pizzacılar da yoğun olarak tercih edilen yerler. Gurme restoranları arasında Balthazar, Babo Ristorante Enoteca, BLT Steak, Daniel, Sylvia’s Restaurant, Time Cafe yer alıyor.

NY’de görülmesi gereken yerler
* Özgürlük heykeli
* Empire State Binası
* Central Park
* Times Meydanı
* Modern Sanat Müzesi
* Guggenheim Müzesi
* Modern Tarih Müzesi
* Wall Street
* Manhattan
* Harlem
* İtalyan Mahallesi
* Trump Tower
* Times Square
* 5.Cadde
* Birleşmiş Millet Binası
* Brooklyn Köprüsü
* Çin Mahallesi

NEW YORK
Ülke: ABD
Yüzölçümü: 1.2144 kilometre
Rakım: 10 metre
Nüfus: Şehirde 8.2 milyon, banliyölerle beraber 21 milyon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder