2 Ekim 2011 Pazar

Ortaçağ'dan kalma bir masal şehri


Belçika’nın Brugge (Brüj) şehri adeta Ortaçağ’dan kalma bir masalı andırıyor. Şehri çevreleyen kanallar, gondollar, birbirinden güzel taş binalar, tarihi köprüler ve kuğularıyla ziyaretçilerini büyülüyor. Tam bir dantel ve çikolata şehri. Çikolatası, el emeği dantelleri ve birasıyla herkese bir şeyler sunuyor. Her ayrıntısıyla hayranlık uyandıran Brugge’nin etkisine kapılmamanız imkansız.

Gondol kanalda ilerlerken çevredeki eski ve ihtişamlı binaların büyüsüne kapılıyorum. Mimari, estetik ve renkleriyle adeta geçmişe yolculuk gibi geliyor. Tarihi dokunun olağanüstülüğünü renkli çerçeveli pencerelere sahip binalar tamamlıyor. Venedik’i andıran kanalda bir saati geçen süre boyunca adeta geçmişe yolculuğa çıkıyoruz. Doğal güzellik, tarih, kanala kadar uzanan ağaç dalları, kuğular ve altından geçilen tarihi köprüler. Masal gibi geçen gondol turunun ardından büyülenmiş bir şekilde kendimize gelmeye çalışıyoruz. Belçika’nın Brüj şehrinin birbirinden güzel Reie nehrinin kollarının oluşturduğu kanallarındaki gondol turunda bunları yaşıyoruz. Zaten Brugge (Brüj), Kuzey Avrupa’nın Venedik’i olarak adlandırılıyor. Ortaçağdan günümüze kadar koruduğu mimarisiyle bütün dünyadan turistlerin çekim merkezi. Tam bir dantel ve çikolata şehri. Çikolata Müzesi, el yapımı oyuncakları, el emeği dantelleri ve birasıyla herkese bir şeyler vaat ediyor. Adeta bir masal şehri büyüsü taşıyor. Etkisine kapılmamanız imkansız.
Ortaçağ şehri görünümünde
Günümüze kadar dokusunu korumuş bir Ortaçağ şehri görünümünde. Onikinci yüzyıldan kalan malikaneleri çevreleyen etkileyici kanalları ve çiçek pazarlarıyla gerçek bir aşıklar şehri. Yoğun turist kalabalığı arasında Arnavut kaldırımlı yollarında gondol turunun güzelliğini konuşuyoruz aramızda. Tamamen tarihi bir atmosferde ilerliyoruz. Sık sık geçen atlara ve faytonlara yol vermek gerekiyor. Nostaljik faytonlarla gezintiye çıkanların sayısı bir hayli fazla. Ama otomobilleri ve modern giyimli insanları çıkardığınızda aslını aynen koruyan şehirde geçmişte yaşadığınızı sanmanız olası. Ortaçağ’dan kalma taş binalar, çok bakımlı ve kendine özgüler. Ara sokaklarında kaybolurcasına dolaşıyoruz. Rastgele girdiğim sokaklarda kendimi ve o anı kaybediyorum adeta. Renkli dantel ve çikolata mağazaları bütün ziyaretçileri kendilerine çekiveriyor. İşlemeli danteller göz nurunun ve emeğinin inceliğini sergiliyor. Artık halen elde mi yapılıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Envai çeşitteki el yapımı çikolataları sanat eseri gibi seyirlik. Özel çikolata dükkanlarından biri olan Chocolate Line’a giriyoruz. Körili, tütünlü, zencefilli bile çikolatalar olması şaşırtıcı geliyor. Bu arada bu çikolata bolluğunun sırrının da Belçika’nın eski sömürgesi Kongo’nun zengin kakao rezervlerinden kaynaklandığını öğreniyoruz. Her ayrıntısıyla inanılmaz hayranlık uyandıran bir şehir Brugge. Adeta açık hava müzesi. Nereye baksanız, nereye dönseniz tarih sizi selamlıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda bombalanmamış olması şehrin tüm güzelliklerinin bugüne gelmesini sağlamış. Brüj’ün merkezinde tarihi pazar alanı da var. Belçika’nın en meşhur saat kulesi Belfry da bu alana çok yakın. 83 metre yüksekliğindeki bu saat kulesinin çevresinde konuşlanan kafelerde bir süre dinlenip kahvelerimizi yudumluyoruz. Çevredeki insan kalabalığı akışını sürdürüyor. Saat kulesi, yıllarca bir hayli yangınla mücadele etmiş. Çan kulesinde müzik de yapılıyor. Müziğin ritmleri, kalabalığa karışırken yorgunluğumuzu unutuyoruz. Bir sonraki durağımız ünlü heykeltıraş Michelangelo’nun Madonna heykelinin bulunduğu ‘Our Lady’s Church’ oluyor. Devasa büyüklükteki kilisede bir süre kaldıktan sonra rotamızı Çikolata Müzesi’ne (Choco Story) çeviriyoruz. Şehirdeki pek çok müzenin yanında en güzeli ve ağız sulandırıcısı olanı bu müze. Çikolatanın hikayesini ve yapılışını ağzımız sulanarak öğreniyoruz. Yapılan çikolatayı da müze gezisi sonunda tatma şansı buluyoruz. Şehrin tarihine de bir göz atıyorum.
Denizle bağlantısı kesilmiş
Belçika’nın Flandra ilinin başkenti olan Brugge, on birinci yüzyılda Avrupa’nın ticaret merkezi olmuş. Seller ve coğrafi değişiklikler yüzünden denizle bağlantısını bir iki kanal dışında kestiği görülüyor. Şehrin içindeki kanallar bugün ulaşım amacıyla kullanımları yanında turistlerin şehirdeki gezilerindeki en önemli duraklarından biri durumundalar. Küçük şehrin 120 bine yakın nüfusu var. Şehirdeki duvarlar ve kanallar 1128 yılında inşa edilmiş. 1050’den itibaren de denize olan bağlantısını yavaş yavaş kaybetmiş. 1134’te yaşanan bir fırtına bu erişimi yeniden sağlamış. 12’inci yüzyılda yün ve yün dokuma sektörünün merkezi olmuş. İki günlük güzel bir turun arından Brüj’den romantik duygular ve hayallere dalarak ayrılıyoruz. Gerçekten insana ilham veren bir şehir.


Tencereyle midye ve Waffle
Belçika’nın Brugge şehri, Felemenk, Fransız kültürünün harmanlandığı güzellikleri yanında damak tadına da hitap eden bir şehir. En ünlü lezzetleri tencereyle önünüze konan midye ve Belçika’ya özgü Waffle. Biranın envai çeşidini bulmanız mümkün. Şarap seçenekleri de çok güzel. Deniz mahsüllerinin her çeşidini deneme şansı buluyorsunuz. Gruuthuse Hof restoranı deniz ürünleriyle meşhur. Markt Meydanı’ndaki Cafer Francis’de yemek ve bira çeşitleri denenebilir.


Görülmesi ve yapılması gerekenler
* Brugge saat kulesi
* Gothic Town Hall
* Hükümet binası
* Lady’s Church
* Çikolata Müzesi
* Faytonla gezinti
* Bisikletle gezinti
* Brugge çikolatası ve el yapımı dantel alın
* Turistlerin aşk gölü dediği Minnewaterpark
* Şehrin ana meydanı ve ortasında Jan Breydel heykeli bulunan Grote Markt
* Belçika’nın sembollerinden olan Beguinage Manastırı.
* Kentin en büyük meydanı Grand Place.